Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

İHBARCILIK ÜSTÜNE

Mehmet POLAT

03 Aralık 2012, 08:33

Mehmet POLAT

Böyle durumlarda yanlış yapmayayım diye Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakıyorum, “ihbar” sözcüğü Arapçadan geliyor. Dilbilimsel anlamı “bildirme, bildirim, haber verme” demek oluyor. Eskiden birine telgraf ya da koli geldiğinde, PTT tarafından adresine üzerinde “ihbar kâğıdı” yazılı resmi bir not bırakılırdı. Ormancılar ve itfaiyeciler “yangın ihbarı” deyimini hala kullanıyor.
Ama kelimeleri günlük hayatta bilimsel anlamlarıyla değil, alışık olduğumuz biçimde kullanıyoruz. Bu yüzden günlük anlamları bazen bilimsel anlamlarından farklı olabiliyor. Nitekim sözlükte “ihbar” karşısında “suçlu saydığı birini veya suç saydığı bir olayı yetkili makama gizlice bildirme, ele verme” diye de yazılı. Burada biz bunun üzerinde duracak ve tahmin ettiğiniz gibi Fethiye Belediyesi ile ilgili ihbar mektubunu konu edeceğiz.
Bir süredir, Fethiye Belediye yönetimi hakkında çeşitli iddialar içeren bir mektup dolaşıyor. İhbarcılığı sevmem ve bu tür iddialara itibar etmem. Buna rağmen konu edinmemin nedeni, Başta Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatçi olmak üzere çeşitli kurum temsilcilerinin açıklamalar yapması ve olayın yeterince duyulmasıdır. İlçede yaşayan, yıllardır gazetecilik yapan ve benzer konularda açık eleştiriler dile getiren biri olarak şimdi konuyu duymamış gibi yaparsam, bu da yanlış yorumlanır. Gelelim ihbarcılığı sevmeyişime:
İhbarcının kimliğinin gizli oluşu, öne sürülenlerin doğruluk ya da yanlışlığını anlamamızı zorlaştırır. Bilerek yalan söyleniyor olabilir. Eksik bilgi yüzünden yanlış ifade kullanılabilir. Kimi açık gerçeklerin arasına bazı dedikodu ve kanaatler serpiştirmek yoluyla, kamuoyu yönlendirilmek istenebilir… Tüm bunlar bizim gibi sıradan insanların doğru ve yanlışı ayırt etmesini neredeyse olanaksız kılar. Bu koşullarda ne iddiayı yapanların, ne de hakkında iddialar öne sürülenlerin yanında yer alamayız. Hele sivil toplum örgütü ya da siyasi parti yöneticisi, kamu görevlisi, gazeteci gibi topluma seslenilen bir yerdeysek; kamu vicdanını rahatlatıcı bir sonuç ortaya çıkana dek susmak en doğrusudur. Biz savcı ya da anlatılanların izini sürebilecek dedektif değiliz. Bir tarafa ya da görüşe kişisel yakınlık ya da uzaklığımızın, olayları açığa çıkarmaya yardımı olmaz.  Ne amaçla olursa olsun söyleyeceğimiz her söz, bilmediğimiz bir çıkarın parçası haline gelebilir.
Elbette böyle bir durumda suçlamanın hedefi olanların kendilerini savunma hakkı vardır. Ama ölçüsü kaçırılmamalı ve kestirmeden gidip kamuoyunu etkilemeye çalışmaktansa, gerçeklerin ortaya çıkmasına yardımcı olmakla yetinilmelidir. Bu arada iddialar iftiradan ibaretse ve yarın böyle olduğu kanıtlansa bile, atılan çamurun izi kalacaktır. Böyle bir durumda iftiracılara beddua yağdırarak arınılamaz. En iyisi ortamı en başından beri temiz ve şeffaf kılmaktır. Bunun da bir bataklıkta kulaç atarken çamura bulaşmamaktan farkı var mıdır, bilemiyorum… Şimdi biraz geriye gidip hafızamızı tazeleyelim:
Dört yıl önce de Fethiye belediye yönetimi hakkında bugünküne benzer suçlamalarla dolu bir yazı elden ele dolaştırılıyordu. Yaptığım kısa bir araştırma sonucu, kamuoyunun konuyu uzunca bir süredir bildiğini öğrendim. Yerel politikacılar, basın, sivil toplum örgütü yöneticileri dâhil herkesin konudan haberi olmasına rağmen, adeta “herkesin bildiği sır” misali kimsenin sesi çıkmıyordu. O sırada bir siyasi partinin ilçe başkanıydım ve bu durum ağrıma gitti.  Arkadaşlarla toplanıp basın açıklaması yapma kararı aldık. Neredeyse bütün ilçe halkının bildiği bir konuda herkesin susmasını eleştirerek, iddialara yanıt verilmesini istedik. Bugünkü yerel gazetelerin birçoğu o zaman da yayınlanıyordu ve yalnızca Ege gazetesi açıklamamıza birinci sayfasında yer verirken, bir gazete de iç sayfalarında açıklamayla ilgili kısa bir haber yaptı. Yerel televizyonlar açıklamamızı yayınlamadılar. Dedikodu yapmaktan başka işle uğraşmayan kimi siyasi partiler bizi “işgüzarlık yapmakla” suçladılar. Belediye Başkanı Saatçi bir futbol maçı sonrası gazetecilerle görüşürken, bir arkadaşımızın sorusu üzerine, yaptığımız açıklamayı ciddiye alıp bizi muhatap kabul etmediğini belirtti. Gelelim bugüne:
Bugün de yine ortada isimsiz bir ihbar mektubu var. Genellikle içeriği merak ediliyor ve kimin yazabileceğine ilişkin varsayımlarda bulunuluyor. Ama ihbarcının kendini gizlemesi ve gizli olması gereken bir mektubun kamuoyuna duyurulması üzerinde durulmuyor. Eğer yolsuzluk toplumu çürüten bir suçsa, güya bununla mücadele ediyor gibi yapanın kendini gizlemesi de çürümüş bir toplumda yaşadığımızın kanıtıdır.  Bu iki bakımdan böyledir:
Birincisi; elindeki bilgi/belge doğru olan ve haklılığına inanan, kendine haktan başka sığınak aramaz. Hem kimi yanlışlarla uğraştığını öne sürüp hem kendini gizlemek, suçlanan kişilerle bir çıkar rekabeti içinde olmanın kanıtıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi ihbarın sonucu ne olursa olsun “çamur at izi kalır” anlayışına göre hareket edilmektedir. Ve gizli olması gereken bir ihbarın kamuoyuna duyurulması, kişisel rekabetin başka bir göstergesidir. İhbarın belki hukuken anlamı olabilir ama toplumsal çıkarlar bakımından bir değeri ve anlamı yoktur. Çünkü bugüne dek hiçbir karınca sürüsü fillerin tepişmesinden yarar görmemiştir.
İkincisi; diyelim ihbarı yapan kişisel çıkar için değil de,  korkusundan ve bu işlerle kendi başına uğraşmak istemediğinden kimliğini gizlemektedir. Öyleyse suç iddiaları sanıldığından önemlidir. Çünkü insanlar suçu açıkça dile getirmeye bile cesaret edememektedir. Peki, işler bu hale gelene kadar neden kimsenin sesi çıkmamıştır? Söz konusu iddiaların muhatabı durumundakiler siyasetle gelmiş kişilerdir. Siyaset yıllardır bu insanlara karşı neden kendi içinde bir seçenek oluşturamamıştır? Yolsuzluğun, rüşvetin, hırsızlığın vs. izini en kolay takip etmenin yolunun; paranın izini takip etmekten geçtiği söylenir. Vergilerin yüzde 70’inin dolaylı yoldan toplandığı, yani yediğimiz ekmekten okuduğumuz gazeteye kadar vergi öderken servetten ve yüksek gelirden aynı oranda vergi alınmadığı bir ülkede, paranın izi kolayca takip edilebilir mi?
Soruları uzatmak mümkündür. Yeni sorular sıraladıkça, insanların yanlış buldukları şeylerle mücadele etmeye çekinmesinin nedenini anlamak bile istemeyebilirsiniz. Çünkü bu nedenlerin uzandığı yer, toplumun çürümeye başladığına işaret ediyor.
Ancak bu seferki ihbar mektubu dolaşımı sırasında farklı bir şey oldu ve konu resmi ağızlardan dile getirildi. Önce çeşitli sivil toplum örgütleri belediye başkanını ziyaret ettiler. Sonra Başkan Saatçi bir açıklama yaptı. Ardından Fethiye Cumhuriyet Başsavcısı Ergün Tokgöz konuyla ilgili soruşturmanın sürdüğünü belirterek, sonuç alındığında gerekli açıklamanın yapılacağını söyledi. Yani konu önceki gibi gizli kalmadı. Bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu zaman gösterecek, şimdiden bir şey diyemeyiz.
Mevcut belediye yönetimi üç dönemdir işbaşında. Başkan Saatçi’yi belediye başkanı adayı olduğu günden beri eleştiriyoruz. Az da olsa, merkezi yönetimin yerel yönetimler üzerindeki baskısına karşı savunduğumuz zamanlar da oldu. Yıllardır hangi konularda eleştiri yöneltmişiz diye eski yazıları karıştırdım. Hemen hepsi, merkezi yönetimin uygulamalarına yönelttiğimiz eleştirilerle aynı doğrultuda. Yani siyasi, ticari, yerel bir haksızlık ya da ayrımcılık yapmamışız. Sırtımızı güçlü bir yere dayayıp, hıncımızı daha zayıftan çıkartmaya kalkışmamışız. Plansız, özelleştirmeci ve piyasacı bir ilçe yönetimi anlayışına karşı çıkmak, eleştirilerimizin eksenini oluşturmuş. En çok, belediyeyi kamu hizmeti vermekten çıkarmasını ve Fethiye’yi “marka, butik şehir” vs. yapmak adına büyük sermaye yatırımlarına açmasını yanlış bulmuşuz. Dolayısıyla nüfusunun ezici çoğunluğunu öğrenci, ev kadını, emekli, yaşlı, küçük esnaf ve üretici, kredi kartı mahkûmu dar gelirlilerin oluşturduğu ilçemizi bu insanların lehine değil; azınlığı oluşturan tuzu kuru insanlar lehine yönettiğini belirtmişiz. Gazeteciliğin kuralı gereği gördüğümüzü söylemek bakımından bunları söylemişiz ve söylüyoruz. Gerisi bizi ilgilendirmiyor…

Bu haber 2053 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi

elektronik sigara