Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

SU AKAR TÜRK BAKAR MI?

Mehmet POLAT

05 Aralık 2011, 06:42

Mehmet POLAT

Hatırlanacağı üzere Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ülkemizin dört bir yanındaki dereler üstüne alabildiği kadar çok hidroelektrik santral (HES) yapılmasını savunurken, “biliyorsunuz su akar Türk bakar diye bir atasözümüz var, biz bunu değiştireceğiz” demişti. İşte o zamandan beri HESleri savunan herkes söze böyle başlıyor. Nitekim 30 Kasım Çarşamba Saat 14.00’te Kaş Belediyesinde çevre köy ve beldelerin yerel yöneticilerine HESler konusunda; adı bilgi verme, gerçekte ise HES yapılmasına karşı çıkmamaları için ikna etme amaçlı, Orman ve Su İşleri Bakanlığınca düzenlenen toplantı da böyle başladı. Doğa ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü adına toplantıya katılan ve ilk sunumu yapan Zeynep Tuba Tefek bir ara “su akar, Türk bakar diye bir atasözümüz var” dedi. Tabi salondan hoşnutsuzluk gösterilmesi üzerine konuyu hızla geçiştirdi.
 
Böyle bir atasözü var mı? Varsa bile, hadi kimin söylediğini sormayalım ama en azından hangi gerekçeyle söylendiğini bilen var mı? Genellikle farklı uluslar birbirlerini aşağılamak için bu tür sözler kullanırlar. HESlerle ilgili toplantılarda bilip bilmeden bu söz niye kullanılır?  Yöneticilerimiz her derenin üstüne onlarca HES kurulmasını sağlayarak Türkleri aşağılanmaktan mı kurtarmak istiyor? Kimin ne için söylediği dahi bilinmeyen böyle bir sözü tekrarlayıp durarak, kendileri Türkleri aşağılamanın faili olmuyorlar mı?
 
Hatırlanacağı üzere ekonomik ve toplumsal gelişmişlik bakımından kimi batılı ülkelerden geride oluşumuzun nedenlerinden biri de matbaanın ülkemize geç gelişi olarak gösterilir. İlk matbaanın Gutenberg tarafından 1450’de Almanya’da yapıldığını ve Osmanlı topraklarına İbrahim Müteferrika tarafından 1792’de getirildiğini biliriz. Güya bu gecikme yüzünden yeterince kitap basılamadığı, sanki bu eksiklik nedeniyle atalarımızın yeterince eğitim alamadığı öne sürülür ve bugünkü geriliğimiz dahi buna bağlanır.
 
İşte derelerimize bugüne dek barajlar yapılmayarak elektrik üretmekte kullanılmayışını eleştirmek için de aynı mantıktan yararlanılıyor. Sanki Türklerin tarih boyu suyun değerini bilemeyişinin kanıtı olarak “su akar Türk bakar” sözü örnek veriliyor, artık bu kötü geleneğin değiştirilerek sularımızın ekonomiye kazandırılacağı söyleniyor. Peki, bunun için ne yapılıyor? Sularımız 49 yıllığına şirketlere veriliyor, üzerlerine HES kurulup elektrik üretilmesi sağlanıyor. Su boşuna akmayacak, baraj göllerinin arkasına, tünellere, beton kanallara, çelik borulara hapsedilecek ve böylece Türk de suya bakmaktan vazgeçmek zorunda kalacak. Çünkü bakmak için istese de akan bir su bulamayacak.
 
Yalnızca bakmak için mi? Kuşlar, böcekler, bitkilerle birlikte; yaşamak için yeterli su bulamayacağız. Çünkü yarın kuraklık olursa,  nüfus artar daha çok suya gereksinim duyulursa, ortada kolayca yararlanılabilecek su olmayacak. Dağların doruklarından denize ulaştığı noktaya kadar HESlerle donatılmış derelerimizin kullanım hakkı, şirketlerin elinde olacak. Örneğin uzunluğu 130 km olan Eşen Çayı üzerinde toplam 26 tane, 20 km uzunluğundaki Kargı Çayı üzerinde 6 tane HES projesi var. Sular boşuna değil, şirketlerin kasasına para kazandırmak için akacak. Parasını bastıran, suyu alacak. Dolayısıyla artacak nüfusun, kundağında bir çıkın parayla dünyaya gelmesi gerekecek.
 
Tüm bunlar kalkınma, ilerleme, gelişme adına yapılıyor. Sularımız ekonomiye katkı sağlayınca, gelişmiş oluyoruz. Ama bu ekonomiden bizim gibiler değil, nedense zaten hali vakti yerinde olanlar yararlanıyor. Neyse, biz matbaadan başlamıştık; tekrar aynı konuya dönelim ve sularımızı ekonomiye kazandırmakla ilgili bu parlak ve parlak olduğu kadar sığ fikirleri irdelemeyi sürdürelim.
 
Osmanlı topraklarına matbaa,  engizisyon zulmünden kaçarak İspanya’dan İstanbul’a göç eden Yahudiler tarafından 1493 yılında getirildi ve yıllarca kullanıldı. Yani Osmanlıda matbaaya gereksinim duyulsaydı, zaten vardı. Ayrıca Gutenberg de Almanya’da matbaayı kurar kurmaz bilim ve felsefe kitaplarından on binlercesini birden basmadı. Ya da halk Gutenberg’in matbaasının önünde kuyruk olup harıl harıl bilim ve sanat kitapları alıp okuyarak kültürlü ve bilgili bir toplum haline gelmedi.  Önceleri din kitapları ve zamanın soylularının hoşlanacağı eserler basıldı. Ayrıca kitabın ucuzlayıp nispeten kolay satın alınır hale gelmesi için matbaanın yayılması, kitap baskısının ucuzlaması ve tüm bunlar için bir kaç yüz yıl daha geçmesi gerekti.
 
Osmanlı İmparatorluğu üç kıtaya yayılırken, batılıların matbaası da vardı, başka şeyleri de. Ve o dönemde yalnızca Osmanlı değil, doğumuzdaki İran, Arap, Hint toplumları da batılılardan daha ilerdeydiler. Çünkü bilgili bir toplum olmanın biricik yolu matbaada basılmış kitap okumak değildi. Merkezi devletlerin geniş topraklar üstünde sağladığı nispeten istikrarlı hayat sayesinde;  tarım, ticaret ve genel olarak kültür daha kolay gelişiyordu. Bu yolla güçlü ordular ayakta tutulabiliyor ve geniş topraklardan daha çok vergi toplanıyordu. Tüm bunlar batılılarda olmayan ve doğuluların daha ilerde bulunmasını sağlayan etkenlerdi. Anlaşılacağı üzere geri kalmışlığın nedenini başka şeylerde aramak gerekiyordu.
 
Benzer bir durum “su akar, Türk bakar” sözü için de geçerli. Bu söz gerçekten bir yerlerde söylenmiş bile olsa, bugün toplumu zekâ yetersizliği içindeymiş gibi göstermek istercesine kullanılması anlamsızdır. Türkler bilindiği üzere göçebe kültüründen gelir. Hayvancılık, başlıca geçim kaynakları. Bunun başında da at yetiştiriciliği yer alıyor. Su gücünden yararlanmak, daha çok yerleşik toplumların işidir. İster kentlerde içme ve kullanma suyu tesisleri yapmak için, isterse tarla sulamak ve değirmen çalıştırmak için olsun; yerleşik düzende yaşayan toplulukların suyla ilgili kültürleri daha gelişmiştir. Dolayısıyla Türk olarak suya ilgisiz kalmış olsak bile, nedeni başka şeylerle daha ilgili oluşumuzdur.  Ayrıca bugün bazı Türklerin suyla ilgilenme nedeni de akıllanmış olmaları ya da toplum yararını düşünmeleri değil, suyu uluslararası ticaret konusu yaparak keselerini doldurmayı amaçlamalarıdır.
 
Bugün ülkemizde inşaat, proje ya da başvuru aşamasında, 0,5 megavatın üstünde yaklaşık 2 bin 200 dolayında HES var. Ayrıca basit izinlerin yeterli olduğu 0,5 megavattan küçük 10 bin dolayında HES olduğunu tahmin ediyoruz. Bu durum, HES yapılsın diye kullanım hakkı şirketlere devredilmemiş küçücük bir dere dahi kalmadığını gösterir. Öte yandan akarsularımızın genellikle kaynağından başlayarak balık çiftlikleri tarafından kullanıldığını ve kirletildiğini, maden işletmelerince bir kez daha kirletildiğini, büyük çapta tarım ve sanayi kuruluşları tarafından durmadan kirletildiğini, bütün bunlara ek olarak hızlı ve plansız kentleşme yüzünden tekrar kirletildiğini hesaba katarsak; yine de bugün içecek su bulduğumuza şükretmemiz gerekir. Ama bu ne kadar sürer?
 
Su hayattır. Dağın doruğundan çıkıp denize ulaşana dek geçtiği her yerin yeşil, canlı, insan ve hayvanlarca yaşanır halde kalmasını sağlar. Böyle bir hayat kaynağını boşa akıyor diyerek para kazanmak amacıyla birilerine vermek için, insanın herhalde insan olmaktan çıkması ve aklına paradan başka bir şey gelmeyen başka türlü bir varlık olması gerekir.

Bu haber 2373 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi

elektronik sigara