Likya Haber Gazetesi, Kalkan, Kaş Antalya Haberler
ANASAYFA HABER ARA FOTO GALERİ VİDEOLAR ANKETLER SİTENE EKLE RSS KAYNAĞI İLETİŞİM

EN ÇOK OKUNANLAR

HABER ARA


Gelişmiş Arama

BU GÜNÜN MANŞETLERİ...

manşetler

SON DAKİKA HABERLERİ....

EKŞİ SÖZLÜK...






CANLI TV İZLE...

YAKINDA...

ÖZELLEŞTİRMELERE HAYIR!

ALEXA

Alexa Certified Traffic Ranking for www.likyahaber.net

SİTEYE GELENLER

free counters

ÇEVRİMİÇİ

AKÇAKALE...

Mehmet POLAT

08 Ekim 2012, 10:50

Mehmet POLAT

Şanlıurfa’nın ilçesi. İl merkezine 52 km uzaklıkta, Suriye sınırının bitişiğinde. İlçe merkezinin nüfusu 27 bin dolayında. Çoğunluğunu Arap kökenli yurttaşlarımız oluşturuyor. 3 Ekim 2012 günü Suriye tarafından Akçakale’ye atılan top mermileri 5 kişinin yaşamını yitirmesine yol açtı. Mermiler, Suriye’nin sınır kasabası “Tel Ebyaz”dan atıldı. Buranın adı Arapçada “beyaz tepe” anlamına geliyor. Yani ayrı dillerde de olsa, her iki yerleşimin adı bile birbirine yakın.
Suriye eskiden Osmanlı toprağıydı. Birinci Dünya Savaşının ardından Fransızlara geçti. Bilindiği üzere Fransızlar savaş sırasında Maraş, Antep dolaylarını da işgal etmişlerdi. Buralarda yaşayan halkın direnişi ve dünya ekonomisinin krize doğru sürüklenmekte oluşunun etkisiyle, Fransızlar 1921 yılında imzaladıkları Ankara anlaşmasıyla işgal ettikleri topraklardan çekildiler. Bu arada Fransız sömürgesi haline getirilen Suriye ile Türkiye arasındaki sınır da belirlenmiş oldu. Uzun yıllar boyu İskenderun, Reyhanlı, Hatay yöresi Türkiye ve Fransa arasında bir uyuşmazlık konusu olarak kaldı. Sorunun çözümü için bir dizi anlaşma yapıldı ve 1939’da Hatay’ın Türkiye’ye katılmasıyla konu sonucu bağlandı. Ama 1946’dan bu yana bağımsız olan Suriye, yakın zamanlara kadar Hatay’ı hep kendi toprağı olarak kabul etti. Ta ki 2003 yılında Suriye Başbakanı Mustafa Miro Ankara ziyareti sırasında resmi bir açıklama yaparak Türkiye’nin sınırlarına saygılı olduklarını belirtene kadar...
Bugünkü uzunluğu 911 km olan Suriye ve Türkiye arasındaki sınır çizilirken, önemli bir bölümünde demiryolu hattı sınır çizgisi olarak kabul edilmişti. Hat bazı yerlerde yerleşim birimlerinin içinden geçiyordu. Nitekim demiryolu Tel Ebyaz kasabasını ortadan ikiye bölüyordu. Bir gecede, çoğu akraba olan kasaba halkından demiryolunun kuzeyinde kalanlar Akçakaleli, güneyindekiler Tel Ebyazlı haline geldiler. Beridekiler Türkiye Cumhuriyeti, diğerleri “El-Cumhuriyyetü'l-Arabiyyetü's-Suriyya” yani Suriye Arap Cumhuriyeti yurttaşı sayıldılar. Ama bilindiği üzere bu bölünme pek fazla işe yaramadı. Yörenin insanları yıllar boyu karşılıklı kaçakçılık yaparak hayatlarını sürdürdüler. Hükümetler kaçağı karşı sınır boyuna mayın döşediyse de, önleyemediler...
Akçakale’ye bir süredir top mermileri düşüyordu. Patlamalar boş arazilerde olduğu için can kaybı yaşanmamıştı. Ama yurttaşlarımızın ölmesi üzerine durum değişti ve karşılık verildi. Resmi görevliler, Suriye atışlarına misliyle karşılık verildiğini ve bunun ordunun yeni angajman kuralları gereği yapıldığını belirttiler. “Angajman kuralı” ifadesini çoğumuz ilk kez duyuyorduk. Türkçesi, ordunun sınırda yapacağı işleri yeni koşullara bağlaması anlamına geliyordu. Yani eskiden topraklarımıza Suriye tarafından bir top mermisi gelirse bunu “kaza” olarak kabul ederken, şimdi kesin düşmanlık belirtisi gibi görüyorduk. Elbette kaza ile düşmanlığın yanıtı da farklı oluyordu...
İş burada kalmadı, Türkiye’den atılan top mermilerine Suriye tarafı da karşılık verdi. Dolayısıyla sınırın her iki yanından karşılıklı top atıldı. Bu sınırlı ve küçük çapta bir savaştı. Hemen TBMM’den, başka bir ülkeye asker gönderme amacıyla onay, yani “tezkere” alındı...
Hükümet, tezkerenin savaş ilanı olmadığını ve alınma nedeninin yalnızca “caydırıcı” nitelik taşıdığını belirtiyor. Tabi savaşı caydırmak için savaşa hazır olduğunu göstermek, “çivi çiviyi söker” demek gibi bir şey. İşe yarayıp yaramayacağını hep birlikte göreceğiz. Dileriz sorun savaşmadan çözülür.
“Savaşı caydırıcı olmak” ifadesi bize eski ABD Devlet Başkanı Bush zamanındaki “önleyici savaş doktrini” tanımını hatırlatıyor. ABD de; Afganistan ve Irak’ta başlattığı işgal ve savaş hareketlerini, daha büyük bir savaşı önlemek için yaptığını söylüyordu. Böylece şu duruma gelmiş bulunuyoruz:
Önceleri Suriye ile aramız kötüyken, bu ülkenin teröre destek olmaktan vazgeçmesi ve Türkiye ile işbirliğine girmesi sonucu ilişkilerimiz iyileşiyor. Dostluğumuz ilerliyor ve ortak bakanlar kurulu toplantıları yapmaya kadar varıyor. Bu arada İngiltere’de eğitim gören ve babasının ölümünden sonra devlet başkanı olan Beşar Esat, ülke ekonomisini dışa açmaya ve yönetimde bazı reformlar yapmaya niyetlendiğini beyan ediyor. Türkiye yönetiminden bu doğrultuda yardım talep ediyor. Derken, Suriye’de diğer Arap ülkelerindeki gibi sokak gösterileri ve protesto eylemleri başlıyor. Dışarıdan ve uzaktan göründüğü kadarıyla Esat yönetimi bu gösterileri orantısız güç kullanarak durdurmaya çalışıyor. Halk ve yönetim karşı karşıya geldiğinde nasıl bir çatışma yaşanacağı, her iki tarafça da biliniyor. Çünkü bu konuda tarafların eskiden kalma yeterince kuyruk acısı var. Pek çok kanlı ayaklanma girişimi ve bastırma hareketi yaşanmış. Biraz bunun etkisi, biraz da dışarıdan müdahalelerle çatışmalar kısa sürede tırmanıyor. Tam bu sırada, hükümetimizin Şam yönetimine durmadan demokrasi, barış, reform çağrıları yapmaya başladığını duyuyoruz. Suriye’den yüz bine yakın mülteci gelip ülkemize yerleşiyor. Bir uçağımız düşürülüyor. Ve nihayet iş karşılıklı top atmaya kadar varıyor...
Savaşı koşula bağlamak, örneğin “şu çizgiyi geçersen, bana tokat atarsan, filanca kuralı çiğnersen ben de sana savaş açarım” misali sözler söylemek; “bunlardan biri yapıldığında savaşacağım” demektir. Bir kez bu tür kurallar açıklandığında, savaş kaçınılmaz hale gelir. Ve tarihten bildiğimiz kadarıyla, olağan durumda yapılmazmış gibi görünen bu kışkırtıcı davranışlar mutlaka gerçekleşir. Böylece savaş çıkar. Çoğunlukla, bu tür kışkırtıcı davranışları kimin yaptığı anlaşılamaz. Örneğin şu sıralarda Suriye yönetiminin Türkiye ile savaşmak gibi bir niyet göstermeye kalkışması ne kadar mantıklı olur?
Bir de savaşın şöyle kötü bir yanı var: Bir ülkenin başka ülkeye savaş açmasından önce, toplumsal yaşamda bazı değişiklikler olur. Örneğin savaşın yaklaştığı gerekçesiyle vergiler, fiyatlar artabilir. Savaşla ilgili her tür faaliyet, diğer toplumsal faaliyetlerden daha önemli görülmeye başlanır. Dolayısıyla barışçı söylemler, kolayca vatan hainliği gibi kabul edilebilir. Böyle olmasa bile, en azından savaş isteyenler diğerlerinden daha güçlü, erkek, kahraman sayılabilirler. Bu durum bile barış yanlılarını yeterince aşağılayıcı bir tutumdur.
Son söz: Suriye’de demokratik bir yönetim olmadığı tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır. Böyle bir yönetimle hesaplaşarak demokratik bir yönetim oluşturmak hiç kimsenin değil, yalnızca Suriyelilerin hakkıdır. Hele demokratik bir yönetimi dışarıdan dolaylı ya da doğrudan müdahalelerle oluşturmaya çalışmaktan daha saçma bir durum olamaz. Bu amaçla yapılacak her tür müdahale, şu anki yönetimin muhaliflerini “dış güdümlü, yabancılarla işbirliği yapan hainler” gibi göstermesini kolaylaştırır. Libya, Mısır, Irak, Afganistan, Yemen, Bahreyn gibi ülkelere dışarıdan müdahale ederek ne kadar demokrasi oluşturulabiliyorsa, Suriye’de de bundan fazlası oluşturulamaz. Kısacası zorla iyilik yapılamaz, yapılacak olursa bunun adı iyilik değil, zorbalık olur ve kaş yaparken göz çıkarmaktan öte sonuç doğurmaz...

Bu haber 2236 defa okunmu?tur.

Delicious  Facebook  FriendFeed  Twitter  Google  StubmleUpon  Digg  Netvibes  Reddit
********FARKIN NE****************23 Şubat 2014

HAVA DURUMU

Detaylı bilgi için resmin üzerine tıklayın.

ANKET

sence; KALAMAR TAVA MI MEZE Mİ?






Tüm Anketler

GOOGLE TERCÜME



Copyright © 2005-2012 www.likyahaber.net Tüm hakları acaip bir şekilde saklanmıştır. Kopye eden fena olur!... demedi demeyin... editör-özer yılmaz/elk.mühendisi-yıldız teknik üniv. POSTA ADRESİMİZ; haber@likyahaber.net
RSS Kaynağı | Yazar Girişi | Yazarlık Başvurusu

Altyapy: MyDesign Haber Sistemi

elektronik sigara